yükleniyor...
Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma suçu 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun Hürriyete Karşı Suçlar adlı altıncı bölümün 104. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre;
"(1) Sırf huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla bir kimseye ısrarla; telefon edilmesi, gürültü yapılması ya da aynı maksatla hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulması halinde, mağdurun şikayeti üzerine faile üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir".
-Anayasanın 17 ve 56. Maddelerinde düzenlenen hükümlerin karşılığı olarak ceza kanununda yer bulan suç tiplerinden birisini kişilerin huzur ve sükununu bozma suçu oluşturmaktadır.
-Türk Ceza Kanunu’nun "hürriyete karşı suçlar" başlıklı yedinci bölümünde yer alan 123. maddesinde kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçu; "sırf huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla bir kimseye ısrarla; telefon edilmesi, gürültü yapılması ya da aynı maksatla hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine faile üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir" şeklinde hüküm altına alınmıştır.
-Madde gerekçesinde açıkça belirtildiği üzere, bu suçla kişilerin huzur ve sükûnunun bozulması hususunda gösterilen davranışlar cezalandırılmakta, bu şekilde psikolojik ve ruhsal sükûn içerisinde yaşama hakları korunmaktadır. Bu suçun oluşabilmesi için özel bir maksatla hareket edilmesi, dolayısıyla ısrarla telefon etmek ya da gürültü yapmak veya aynı amaçla hukuka aykırı başka bir fiilde bulunmak suretiyle kişilerin rahatsız edilmesi ve bu hareketlerin de mağdurun huzur ve sükûnunu bozma amacıyla gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
-Bu suç tipi seçimlik hareketli suçlar arasında yer alır. Aşağıda açıklayacağımız hareketlerden birinin gerçekleştirilmesi suçun oluşması için yeterli görülmüştür.
-Yukarıda da belirttiğimiz üzere bu suç Anayasa’nın 17 ve 56. Maddelerinin ceza kanununda yansımasıdır. Ayrıca suçun, “hürriyete karşı suçlar” bölümünde düzenlenmiş olması korunan hukuki menfaat bakımından ipucu vermektedir. Öyleyse suçla korunan hukuki menfaatleri ısrarlı davranışlarla kişilerin rahatsız edilmeden sükûn içerisinde, huzurlu ve sağlıklı bir şekilde yaşama hakları olarak belirtmek gerekir.
-Herkes kişilerin huzur ve sükununu bozma suçunun faili ve mağduru olabilir. Bu bakımdan herhangi bir özellik aranmaz. Fakat unutulmamalıdır ki; suçun oluşumu mağdurun tespit edilebilmesine bağlıdır. Mağdurun belli olmadığı durumlarda unsurları mevcut olduğunda TCK 183. maddedeki gürültüye neden olma suçu veya Kabahatler kanununun 36. maddesindeki gürültü kabahati söz konusu olabilecektir.
-Suçun oluşması için eylemin sırf başkalarının huzur ve sükûnunu bozmak amacıyla gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Bu haliyle suçun manevi unsurunun özel kast olduğunu belirtmek gerekir. Bu suç, ancak doğrudan kastla işlenebilir. Olası kastla ya da taksirle işlenmesi mümkün değildir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2018/45 K. Sayılı kararında da kast unsuruna ilişkin aşağıdaki ifadeler kullanılmıştır:
-“Uyuşmazlık; sanığa atılı kişilerin huzur ve sükununu bozma suçunun yasal unsurlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir. Kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçu, ancak doğrudan kastla işlenebilir. Bu suçun olası kastla ya da taksirle işlenmesi mümkün değildir. Suçun oluşması bakımından genel kast yeterli olmayıp, yasadaki açık ifade karşısında sırf huzur ve sükûnu bozmak maksadına dayanan özel kast gereklidir. Bu özel kast, olaysal olarak yapılacak bir değerlendirme sonucu, başka bir deyişle failin dış dünyaya yansıyan hareketlerinden, olayın oluş biçimi ve özelliklerinden hareketle belirlenecektir. Yargıtay da bu özel kastın varlığını olaysal olarak değerlendirmektedir. Bu anlamda failin, alacaklı olduğu kişiye ulaşabilmek amacıyla katılanı araması örneğinde sırf huzur ve sükûnu bozma amacı şeklindeki özel kastın varlığından söz etmek mümkün olmayacaktır. Sanık ile katılan arasında gerçekleşen telefon görüşmelerinin sayısı ve süresi, iletişimin tespiti kayıtlarına göre katılanın da sanığa ait telefon numarasını bir kez araması ve bu numaraya iki kez kısa mesaj göndermesi hususları birlikte değerlendirildiğinde; sanığın, huzur ve sükûnunu bozma kastı ile katılanı ısrarla aradığına dair delil bulunmadığı cihetle atılı suçun unsurlarının oluşmadığının kabulü gerekmektedir.”
Suçun eylem unsuru seçimlik hareketlerden oluşmaktadır. Suçun oluşması için telefon edilmesi, gürültü yapılması ya da aynı maksatla hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulması gerekmektedir. Bu bakımdan hareketlere herhangi bir sınırlama getirilmemiştir. Fakat hangi hareket gerçekleştirilirse gerçekleştirilsin suçun oluşması için gerçekleştirilen eylemde mutlaka ısrar koşulu bulunmalıdır.
Aşağıda her harekete ve ısrar şartına ilişkin açıklamalar yapılacaktır.
-Yukarıda saydığımız seçimlik hareketlerin gerçekleştirilmesi tek başına suçun oluşması için yeterli görülmemiştir. Suçun oluşabilmesi için, kanun metninde yazılı bulunan telefon etme, gürültü yapma ya da aynı maksatla hukuka aykırı bir davranışta bulunulması eylemlerinin bir kez yapılmasının yeterli olmadığı, eylemlerin ısrarla tekrarlanması, süreklilik arz etmesi ve sırf kişilerin huzur ve sükununu bozma saiki ile işlenmesi gerekmektedir. Bu yönüyle suç tipi bağlı hareketli suç özelliği göstermektedir. Gerekçede de belirtildiği üzere; madde, belirli bağımlı hareketlerle kişilerin huzur ve sükûnlarının bozulması hususunda gösterilen çabaları cezalandırmaktadır.
Kişilerin huzur ve sükununu bozma suçunun unsuru olarak sayılan ısrar, suçun değişik zamanlarda işlenmesi zorunluluğudur. Aynı mağdura karşı huzur ve sükunu bozan eylemler, ancak birden fazla işlenirse ısrar unsuru gerçekleşebilir.
Burada değerlendirme yapılırken ısrar unsurunun titizlikle tespiti gerekir. Israrlı fiillerin kesintiye uğraması halinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanabileceği gözetilmelidir. Bu konuya aşağıda ayrıca değinilecektir.Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2018/45 K. Sayılı kararında aşağıdaki ifadeler kullanılmıştır:
-Failin ısrarla kişilerin huzur sükununu bozduğundan söz edebilmek için eylemlerini belirli bir sıklıkta gerçekleştirmesi gerekir. Aşağıda konuya ilişkin örnek Yargıtay kararları paylaşılmıştır.
-Telefonların yaygınlaşması ve internetin şu anki kullanım alanına yayılmadığı dönemlerde suçun sıklıkla karşılaşılan tipi telefon edilmesi suretiyle kişilerin huzur ve sükununu bozma idi. Günümüz koşullarında da suçun bu hareketle işleniş biçimi niceliğini kaybetmiş değildir. Halk arasında telefon sapıklığı olarak bilinen hareketi de kapsayan bu harekette; belirli bir kişinin telefonla aranması ve bu aramaların huzur ve sükunu kaçıracak düzeye ulaşmış olması gerekir. Yine yukarıda belirttiğimiz ısrar şartının gözetilmesi gerekir.
-Telefonla yapıla aramalarda sanığın mağdurla konuşmuş olması gerekmez. Telefonun sadece çaldırılıp kapatılması eylemi de suç teşkil eder. Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 2011/8247 K. Sayılı kararında “Sanığın cep telefonuna ait arama-aranma kayıtlarına göre, 06.06.2007 ila 27.06.2007 tarihleri arasında katılanların ev telefonunu 14 defa arayarak çoğunda 1 saniye telefonu çaldırıp kapatmak şeklindeki eyleminin kişilerin huzur ve sükununu bozma suçunu oluşturduğu halde, beraat kararı verilmesi bozmayı gerektirmiştir.” Şeklinde hüküm kurulmuştur.
-Bunun yanında “arama” kelimesi mesaj atmayı da kapsamaktadır. Nitekim Yargıtay 4. CD’nin bir kararında aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur:
-Telefonlarda kullanılan internet tabanlı mesajlaşma uygulamalarının kullanılması halinde de suç oluşur. Örneğin bir kişiye sürekli whatsapp üzerinden mesaj gönderilmesi ya da buradan arama yapılması halinde suç oluşmuş kabul edilecektir.
-Doktrinde bizim de katıldığımız bir görüşe göre; “telefon etmek” ifadesi bu suçla korunan hukuki menfaat de dikkate alındığında amaca uygun yorumlanmalı ve “iletişim araçları kullanmak suretiyle” şeklinde anlaşılmalıdır. Dolayısıyla TCK m. 123 hükmü gözden geçirilmeli ve teknolojik gelişmeleri de kapsayacak bir ifadeye yer verilmelidir. (Özbek, Doğan, Bacaksız Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler 15. Baskı s. 490)
-Yargıtay’a göre borcunu istemek amacıyla birkaç defa yapılan aramalar suç oluşturmaz. Fakat sınırın aşılması yani ısrar şartının gerçekleşmesi halinde fail cezalandırılır. Nitekim aşağıdaki karar da bu husus şöyle belirtilmiştir:
-Kanun maddesinde belirtilen bağımlı hareketlerden bir diğeri gürültü yapmaktır. Gürültüye ilişkin bazı tanımlamalar aşağıdaki gibidir:
-Kanun koyucu telefon etmek ve gürültü yapmak eylemlerini saymakla hangi eylemlerin başka bir davranış olarak değerlendirileceğini belirtmemiştir. Bu yönüyle ilgili hüküm itiraza konu edilmiştir. Fakat Anayasa mahkemesi hükmün iptalinin gerekmediğine karar vermiş ve şu ifadeleri kullanmıştır:
-“Kanun koyucunun itiraz konusu kuralla, sırf huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla bir kimseye ısrarla maddede belirtilen eylemlerin yanı sıra aynı maksatla hukuka aykırı başka eylemlerde bulunulması hallerinde de ceza yaptırımı öngörmek suretiyle kişilerin huzurlu bir ortamda, rahatsız edilmeden, huzur ve sükûn içinde yaşamlarını ve faaliyetlerini sürdürmesini sağlamayı amaçladığı anlaşılmaktadır. Maddede huzur ve sükûnu bozmak maksadıyla bir kimseye ısrarla telefon edilmesi, gürültü yapılması şeklinde davranışlar sayıldıktan sonra aynı maksatla yapılan hukuka aykırı diğer davranışların da bu suçu oluşturacağının kabul edilmesinin, hukuki belirsizliğe yol açacağı söylenemez. Zira kanun metni bir bütün olarak değerlendirildiğinde ve maddeyle korunmak istenen hukuki yarar da göz önüne alındığında, itiraz konusu kuralın huzur ve sükûnu bozucu nitelik taşıyan hukuk düzenine aykırı davranışları ifade ettiği anlaşılmaktadır. Suç olarak düzenlenen fiilin, farklı hareket biçimleriyle işlenebilir olması, belirsiz olduğu anlamına gelmez. Dolayısıyla itiraz konusu kuralın "belirlilik" ilkesine aykırı bir yönü bulunmamaktadır.
-Öte yandan, bir kimsenin sırf huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla yapılacak "hukuka aykırı davranışlar" çok farklı şekillerde ortaya çıkabileceğinden bu kavrama giren tüm davranışların kanun koyucu tarafından önceden belirlenmesi ve tek tek sayılması zorunluluğundan söz edilemez. Kanun'un, hangi eylemin suç teşkil ettiğinin ve bu eyleme bağlanan yaptırımın ne olduğunun, belli bir açıklık ve kesinlikte öngörülebilmesine imkân verecek şekilde kaleme alınmış olması, kanunilik ilkesinin sağlanması bakımından yeterlidir. Yukarıda açıklandığı üzere, itiraz konusu kuralla, Kanun'da sırf huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla hukuka aykırı bir davranışta bulunulması hali suç olarak düzenlenerek buna ilişkin yaptırım da belirlenmiş olduğundan, kuralın suç ve cezaların kanuniliği ilkesine aykırı bir yönü de bulunmamaktadır.”
-Bir kişiyi takip etmek, sık sık selektör yapmak, kapı zilinin aralıklarla çalınması gibi durumlar bu hal kapsamında değerlendirilir.
-İnternet tabanlı uygulamalar açısından bir düzenleme yapılmadığından facebook, instagram, twitter gibi sosyal mecralardan gönderilen mesajların da bu hal kapsamında düşünülmesi gerekir. Whatsapp mesajlarının ise telefonla gerçekleştirilen eylem olduğu kanaatindeyiz. Esasında diğer uygulamalar da mobil tabanlı uygulamalardır. Bu uygulamalardan aramalar ve mesajlar telefon üzerinden yapılabilmektedir. Yukarıda belirttiğimiz üzere kanun maddesinin düzenlenerek kapsamının genişletilmesi gerektiği kanaatindeyiz.
-Aşağıda bu hale özgü bir Yargıtay kararı paylaşılacaktır.
-“Sanığın, kendisine ait olmayan binanın üçüncü katına saat 00.30 sularında çıkarak, karşı binada oturan müştekilerin yatak odasını izlemekten ibaret eyleminin, TCK’nun 123/1. maddesinde düzenlenen suçu oluşturduğu gözetilmeden, yasal olmayan ve yetersiz gerekçeyle yazıl şekilde beraat kararı verilmesi” Y4. CD. 2013/286
-Sırf huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla bir kimseye ısrarla; telefon edilmesi, gürültü yapılması ya da aynı maksatla hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulması halinde, mağdurun şikâyeti üzerine faile üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.
-Faile verilecek ceza ertelenebilir veya adli para cezasına çevrilebilir.
-Şartların varlığı halinde HAGB kararı verilebilir.
-Suçun yargılaması asliye ceza mahkemelerinde yapılır.
-Suç uzlaştırma kapsamındaki suçlar arasındadır.
-Dava zamanaşımı süresi 8 yıldır.
-Kişilerin huzur ve sükununu bozma suçunda, suçun değişik zamanlarda işlenmesi zorunluluğu anlamındaki ısrar, suçun unsurudur. Aynı mağdura karşı huzur ve sükunu bozan eylemler, ancak birden fazla işlenirse ısrar unsuru gerçekleşebilir.
Bir hafta boyunca sırf huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla bir kimseye ısrarla telefon edilmesi, bir süre ara verilip aynı eylemlere devam edilmesi örneğinde olduğu gibi eylemler arasında bir suç işleme kararının icrası kapsamında suçun değişik zamanlarda işlendiğini gösteren kesintinin oluşması halinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanması mümkündür. Y4CD. K. 2016/9234
-TCK’nın 105. Maddesinde düzenlenen cinsel taciz suçunun maddi unsuru, bir kimseyi cinsel amaçlı olarak rahatsız etmektir. Suçun manevi unsuru ise kast olup, failin cinsel amaç gütmesi, başka bir ifadeyle cinsel arzu ve isteklerini tatmin maksadıyla hareket etmesi gerekmektedir.
-Kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçunun maddi unsuru ise; belirli bir kimseye ısrarla telefon edilmesi veya gürültü yapılması ya da hukuka aykırı bir başka davranışta bulunulmasıdır.
-Bu suçla korunan hukuki yarar; ısrarlı davranışlarla kişilerin rahatsız edilmeden sükûn içerisinde, huzurlu ve sağlıklı bir şekilde yaşama hakları iken cinsel taciz suçunda kişinin cinsel dokunulmazlığı ve bütünlüğü korunmaktadır.
Mağdura cinsel saiklerle gerçekleştirilen ısrarlı taciz eylemleri aynı zamanda kişilerin huzur ve sükununu da bozmaktadır. Bu gibi durumlarda kişilerin huzur ve sükununu bozma suçu cinsel taciz suçunun bir unsuru olacak ve fail yalnızca cinsel taciz suçundan cezalandırılacaktır. Eylemdeki ısrar ise zincirleme suç olarak değerlendirilecektir. Fakat unutulmamalıdır ki cinsel failin cinsel saikle hareket ettiği ispat edilmiş olmalıdır. Aksi takdirde kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan söz edilecektir.
-Aşağıdaki Yargıtay kararı anlatımlarımıza örnek teşkil etmektedir:
-Başka bir kararında ise failin sözlerinde cinsel taciz içeriğinin bulunmaması kişilerin huzur ve sükunu olarak nitelendirilmiştir.
-Cinsel Taciz suçuyla alakalı yazılarımıza ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.
BİZİMLE İLETİŞİME GEÇMEK İÇİN BURAYA TIKLAYABİLİRSİNİZ